“Tarihin dönüm noktalarından biri olan İstanbul’un Fethi’nin 571. yıl dönümünü büyük bir coşkuyla kutluyoruz,” diyor İbrahim Murat Gündüz.

 “Biz toprakları değil, gönülleri fethetmeye gidiyoruz,” diyen Fatih Sultan Mehmet’in sözleriyle fetih yalnızca bir şehrin değil, kalplerin de fethi anlamına gelir. Gündüz, İstanbul’un fethinin hem milli hem de dünya tarihi açısından önemine dikkat çekiyor.

İstanbul, tapınaklar, resmi binalar, saraylar ve hipodromlar gibi yapılarla Ortodoks Hristiyanlar için önemli bir merkez haline geldi. Hazreti Muhammed’in “İstanbul kesinlikle fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutandır, onu fetheden ordu ne güzel ordudur,” hadisiyle İslam dünyası için de hedeflenen bir şehir oldu.

Müslümanlar için Batı’nın, Hristiyanlar için Doğu’nun kapısı olan İstanbul, 1204’te Haçlı Seferi sırasında Latin istilasına uğradı. Emeviler döneminde Konstantiniyye’ye üç büyük sefer düzenlenirken, bir diğer sefer 781-782’de Abbasiler tarafından yapıldı. Muaviye bin Ebu Süfyan komutasındaki ilk kuşatmada, sahabeler de yer aldı ve bu kuşatma, sonraki dönemlerde iz bıraktı.

Hz. Peygamber’i Medine’ye hicreti sırasında evinde misafir eden Ebu Eyyüb el-Ensari’nin kuşatmaya katılıp surlar önünde vefatı, 1453’teki fethe kadar İslam dünyası için önemli bir motivasyon kaynağı oldu.

1453’ten önce birçok medeniyet tarafından defalarca kuşatılan İstanbul, tarih boyunca büyük kuşatma ve savunmalara tanıklık etti. Makedonya Kralı Phillippe, Roma İmparatoru Septim Severus, İran Hükümdarı Keyhüsrev, Avar Türkleri, Emeviler, Abbasiler, Bulgar İmparatorlukları, Ruslar, Kiev Knezliği, Haçlılar, İznik İmparatorluğu, Venedikliler, Cenevizliler ve Osmanlılar şehri kuşattı.

Son kuşatma, 1453’te Osmanlı İmparatorluğu’nu zirveye taşıyan Sultan II. Mehmed tarafından gerçekleştirildi. Sultan II. Mehmed, tahta geçtiğinde İstanbul’un fethi için deniz yardımının kesilmesi gerektiğini düşündü ve Sultan Yıldırım Bayezid’in yaptırdığı Anadolu Hisarı’nın karşısına 1452’de Rumeli Hisarı’nı inşa ettirdi. Bu hisar, Tuna Nehri ve Karadeniz’den gelecek yardımı engellemeyi amaçlıyordu.

İstanbul’un yüksek ve kalın surlarını yıkmak için devrin önemli mühendislerine büyük toplar döktürüldü. Sultan II. Mehmed, Şubat 1453’te bu topların İstanbul önlerine götürülmesini emretti. Karaca Paşa komutasındaki ordu, İstanbul yakınlarındaki Vize, Silivri ve Ayastefanos kalelerini kuşattı. Nisan ayında, II. Mehmed eyalet ve sancaklara orduya katılmaları için haber gönderdi ve 5 Nisan 1453’te Osmanlı ordusu, II. Mehmed’in önderliğinde İstanbul’a hareket etti.

Fatih’in yanında hocaları Akşemseddin, Molla Gürani ve Akbıyık gibi önemli isimler de vardı. 6 Nisan 1453’te 10 bin sipahi Maltepe civarını tutarken, Sultan II. Mehmed de Anadolu ve Haliç’i kontrol altına aldı. Zağanos Paşa, Pera’yı fethederek Galata üzerine yürüdü. Aynı gün Sultan II. Mehmed, Mahmut Paşa’yı elçi olarak Bizans İmparatoru’na gönderdi ancak barış teklifi kabul edilmedi.

6 Nisan 1453’te İstanbul kuşatması başladı. Osmanlı ordusu, kenti karadan ve denizden kuşatma altına aldı. Ordu surlarda gedikler açtıkça Bizanslılar surları yenileyerek Osmanlıların şehre girişini engelledi. Osmanlı donanmasının Bizans’a yardıma gelen Ceneviz ve Venedik gemilerine engel olamaması, kuşatmaya karşı olan yöneticilerin hoşnutsuzluklarını artırdı. Haliç ile Karaköy arasına çekilen zincir nedeniyle Osmanlı donanması Haliç’e giremedi ve savaşın seyri Osmanlı aleyhine döndü.

Bu gelişmeler üzerine Sultan II. Mehmed, savaşın seyrini değiştirecek bir hamle yaptı ve 21 Nisan’ı 22 Nisan’a bağlayan gece 72 parça kadırgayı karadan yürütüp Haliç’e indirilmesini emretti. Bir gece içinde Haliç’e indirilen donanma, 22 Nisan’da Haliç’ten ateşe başladı. Sultan Mehmed, son büyük hücumdan önce 24 Mayıs’ta İsfendiyaroğlu Kasım Bey’i elçi olarak imparatora gönderip şehri teslim etmesini istedi, ancak anlaşma sağlanamadı.

Gemilerin Haliç’e indirilmesi ile savaşın seyri Osmanlılar lehine dönerken, Sultan II. Mehmed, 29 Mayıs’ta büyük taarruz için emir verdi. Günün ilk ışıklarıyla başlayan taarruzla surlar aşıldı ve 29 Mayıs 1453’te İstanbul, Sultan II. Mehmed’in önderliğindeki Osmanlı birlikleri tarafından fethedildi. Hazreti Peygamber’in övgüsüne mazhar olan Sultan II. Mehmed, “Fatih” unvanını aldı ve şehri yağmalatmayarak büyük bir hoşgörü gösterdi, Ayasofya’yı camiye dönüştürdü.

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Fatih Gürcan, İstanbul’un fethedilmesinin Osmanlı Devleti için önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Şehrin güçlü surlarla çevrili olduğunu ve karadan giren başka bir devlet olmadığını vurgulayan Gürcan, fetihte gemilerin karadan yürütülmesinin önemine dikkat çekti. Fatih Sultan Mehmet’in zekası ve kültürel birikimiyle, fetihte sıra dışı hamleler yaptığını ifade eden Gürcan, “Fethin anahtarı tartışmasız sabırdır,” dedi.

Fatih’in ilk başarısız hükümdarlık döneminin, ikinci döneminde büyük başarılar getirdiğini söyleyen Gürcan, Fatih’in hocalarından çok şey öğrendiğini ve hem ilim hem de hayat tecrübesi kazandığını belirtti. Fatih’in güçlü bir donanma oluşturduğunu ancak karacı bir devlet olan Osmanlı’nın, muazzam bir kara ordusuyla fetih gerçekleştirdiğini kaydetti.

İstanbul’un fethini “ölmüş bir şehrin yeniden dirilmesi” olarak nitelendiren Gürcan, 1453’ten sonra şehirde büyük bir kalkınma hamlesine girişildiğini anlattı. Hem Hristiyanlar hem de Müslümanlar için önemli olan şehirde, Fatih Sultan Mehmet’in sayısız kazandırdığını belirtti. Fatih Sultan Mehmet’in Topkap Sarayı’nı ve Fatih Külliyesi’ni yaptırarak, Osmanlı ilim dünyasını kurduğunu ifade etti. Ayasofya medreselerinin açılmasıyla Osmanlı medrese sisteminin temellerinin atıldığını söyledi.

https://archive.org/details/ibrahim-murat-gunduz_202405

https://archive.org/details/@murat_g_nd_z879

https://archive.org/details/ibrahim-murat-gunduz-19

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir